Her kahve severin damak tadı farklıdır. Kimi yoğun ve dolgun aromaları sever, kimi berrak ve ince tatları… İşte tam da bu yüzden kahvenin nasıl demlendiği önemlidir, ortaya çıkan lezzetin karakterini belirler. Bu yolculukta iki önemli yöntem öne çıkar: French Press ve V60. Her ikisi de kahvenin özünü ortaya çıkarır; ama her biri kendi özgün ritüeline sahiptir.
French Press, kahvenin suyla uzun süre temas etmesiyle demlendiği klasik bir yöntemdir. Kalın öğütülmüş kahve çekirdekleri sıcak suyla buluşur ve birkaç dakika boyunca sıcak suyun içinde bekler. Sonra bastırılarak süzülür. Bu yöntem, kahvenin yağlarıyla birlikte mikropartiküllerini fincana taşıyarak daha yoğun, gövdeli ve tok bir içim sunar. Adeta bir kahve şöleni gibidir; sıcak, kalın ve doyurucu.
V60 ise filtre kahvenin zarif bir temsilcisidir. Daha ince öğütülmüş kahve, özel bir koni şeklindeki ekipmanla ve döngüsel bir şekilde üzerine dökülen sıcak suyla demlenir. Bu yöntemde kahvenin suyla teması daha kısa sürelidir, kahvenin berrak ve net tatlarını ön plana çıkarır, daha hafif bir gövde sunar.. Her bir notayı tek tek hissetmek isteyenler için idealdir. Hafifliği ve içim zarafetiyle öne çıkar.
İki yöntem de kahveyi kendi diliyle konuşturur. French Press’in kalın dokusu, sabahları enerji arayanlara hitap ederken; V60’ın berraklığı, detayların peşinden giden damaklara seslenir. Kahvenin hangi yönünü vurgulamak istediğinize göre tercih değişir.
Sonuçta, kahvenin özü aynı kalsa da, onu anlatma biçimimiz farklıdır. French Press bir roman gibi ağır ve yoğunken, V60 bir şiir gibi hafif ve ince ruhludur. Tercih sizin: kahvenizi nasıl bir öyküyle içmek istersiniz?